Hayatımız boyunca farkında olmadan koşuyoruz aslında. Çünkü hayatın
kendisi zaten bir maraton, bir yarış. Bu yarışta kimileri daha hızlı,
kimileri daha yavaş. Önde koşanlar hayatı her anlamda yakalamak için
daha azimli, daha istekli. İşte hayatı yakalamanın ve en keyifli şekilde
yaşamanın sırrı bence spordan geçiyor.
Yaklaşık 3 senedir düzenli olarak spor yapmaya çalışıyorum. Spora
başladığım günden itibaren hem fiziksel hem de ruhsal olarak değiştiğimi
ve geliştiğimi rahatlıkla söyleyebilirim. Aslında öncelikli amacım
fiziksel değişimdi. Kilo vermek için başlamıştım spora. 3 sene önce 86
kiloydum. Bir gün aynanın karşısına geçtim ve kendimdem utandım! “Ne
yapıyorsun sen Volkan, bu halin ne?” diyerek çıkıştım kendime. Önce bir
spor salonuna yazıldım. Tanıştığım ilk spor ve bana sporu sevdiren şey
“Tae Bo” oldu. Sonra hiç bir diyetisyene gitmeden kendi kendime bir
beslenme programı uygulamaya başladım. Sigarayı spora başladığım gün
bıraktım. Çayıma, kahveme koyduğum şekere veda ettim. 1 yıllık süreç
içersinde 15 kilo vererek iyi bir noktaya gelmeyi başardım.
Ben
bir ikizler burcuyum. İkizler burcu sıkılgandır. Aynı yerde aynı şeyi
sürekli yapmak sıkmaya başladı beni. Önce rüzgar sörfüne sonra serbest
dalışa merak saldım. 2012 yazında serbest dalışa başladım. İnanılmaz
zevkli bir aktivite. Fakat hem serbest dalış hem de sörf yılın 12 ayı ve
haftanın 4-5 günü yapılabilecek şeyler değil. Ne yapsam da salona
tıkılı kalmadan spor yapabilsem diye düşünürken Likya Ultra Maratonu’nu
anlatan bir tv programına rastladım. Koşmanın ötesinde ultra maraton
nedir, nasıl bir şeydir o programda gördüm. Ultra maratoncuların
azminden, gücünden, yaşam biçimlerinden çok etkilendim ve işte o an
koşmaya karar verdim.
3 senedir spor yapmama, salonda da sık sık koşmama rağmen açık havada
koşmak bambaşka birşeymiş. Şubat ayından beri düzenli olarak haftanın
3-4 günü koşmaya çalışıyorum. İnsan bir işin içine girince yepyeni ve
daha önce bihaber olduğu şeylerle karşılaşıyor, yepyeni insanlar
tanıyor, yeni yerler keşfediyor, bambaşka dünyalara geçiş yapıyor. Ben
de gördüm ki koşmak hiç de anımsanmayacak sayıda inasanın tutkusuymuş ve
bu tutku gün geçtikçe artıyor sanki. Açıkçası ben bu kadarını tahmin
etmiyordum. Bunun en büyük göstergesi de Türkiye’de birçok özel-devlet
kurum ve kuruluşunun teşvik edici yarışları, maratonları,
organizasyonları… Halk koşuları, maratonlar, ultra maratonlar, patika
koşuları, günlük koşular vs.
…ve ben de koşmaya başlamamın 3 ay sonrasında ilk maratonuma hazırım. 21 Nisan Pazar günü İznik Ultra Maratonu kapsamında tairhle ve doğayla iç içe 10K koşacağım. Hedefim sonrasında yarı maraton, tam maraton ve ilerde bir gün ultra maraton koşabilmek.
…ve ben de koşmaya başlamamın 3 ay sonrasında ilk maratonuma hazırım. 21 Nisan Pazar günü İznik Ultra Maratonu kapsamında tairhle ve doğayla iç içe 10K koşacağım. Hedefim sonrasında yarı maraton, tam maraton ve ilerde bir gün ultra maraton koşabilmek.
Bu blogu açmaktaki amacım önce kendi kişisel koşu deneyimlerimi zamanla
paylaşmak, sonrasında bu paylaşımlarla beni takip eden herkesi spora ve
koşmaya teşvik etmek. Koşu her yaştan, her gelir grubundan kısacası
herkesin her yerde, her zaman yapabileceği basit ama disiplin gerektiren
bir spor. Sporun ötesinde de size yeni dünyalar yeni insanlar
tanımanıza yardımcı olacak, ufkunuzu genişletecek, dünyanızı
değiştirecek bir yaşam biçimi, bir sosyal aktivite. Koştukça hem
bedeniniz hem ruhunuz hem de beyniniz forma girecek. Koşamıyorsanız
yürüyün, bisiklete binin, yüzün ama muhakkak bir veya birden fazla
sporla ilgilenin. Hayatı en güzel yerinden yakalayıp yaşamanın sırrı
kesinlikle bu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder