24 Nisan 2013 Çarşamba

"KOŞ VE HAYATI YAKALA"

Hayatımız boyunca farkında olmadan koşuyoruz aslında. Çünkü hayatın kendisi zaten bir maraton, bir yarış. Bu yarışta kimileri daha hızlı, kimileri daha yavaş. Önde koşanlar hayatı her anlamda yakalamak için daha azimli, daha istekli. İşte hayatı yakalamanın ve en keyifli şekilde yaşamanın sırrı bence spordan geçiyor.
Yaklaşık 3 senedir düzenli olarak spor yapmaya çalışıyorum. Spora başladığım günden itibaren hem fiziksel hem de ruhsal olarak değiştiğimi ve geliştiğimi rahatlıkla söyleyebilirim. Aslında öncelikli amacım fiziksel değişimdi. Kilo vermek için başlamıştım spora. 3 sene önce 86 kiloydum. Bir gün aynanın karşısına geçtim ve kendimdem utandım! “Ne yapıyorsun sen Volkan, bu halin ne?” diyerek çıkıştım kendime. Önce bir spor salonuna yazıldım. Tanıştığım ilk spor ve bana sporu sevdiren şey “Tae Bo” oldu. Sonra hiç bir diyetisyene gitmeden kendi kendime bir beslenme programı uygulamaya başladım. Sigarayı spora başladığım gün bıraktım. Çayıma, kahveme koyduğum şekere veda ettim. 1 yıllık süreç içersinde 15 kilo vererek iyi bir noktaya gelmeyi başardım.

Ben bir ikizler burcuyum. İkizler burcu sıkılgandır. Aynı yerde aynı şeyi sürekli yapmak sıkmaya başladı beni. Önce rüzgar sörfüne sonra serbest dalışa merak saldım. 2012 yazında serbest dalışa başladım. İnanılmaz zevkli bir aktivite. Fakat hem serbest dalış hem de sörf yılın 12 ayı ve haftanın 4-5 günü yapılabilecek şeyler değil. Ne yapsam da salona tıkılı kalmadan spor yapabilsem  diye düşünürken Likya Ultra Maratonu’nu anlatan bir tv programına rastladım. Koşmanın ötesinde ultra maraton nedir, nasıl bir şeydir o programda gördüm. Ultra maratoncuların azminden, gücünden, yaşam biçimlerinden çok etkilendim ve işte o an koşmaya karar verdim.


3 senedir spor yapmama, salonda da sık sık koşmama rağmen açık havada koşmak bambaşka birşeymiş. Şubat ayından beri düzenli olarak haftanın 3-4 günü koşmaya çalışıyorum. İnsan bir işin içine girince yepyeni ve daha önce bihaber olduğu şeylerle karşılaşıyor, yepyeni insanlar tanıyor, yeni yerler keşfediyor, bambaşka dünyalara geçiş yapıyor. Ben de gördüm ki koşmak hiç de anımsanmayacak sayıda inasanın tutkusuymuş ve bu tutku gün geçtikçe artıyor sanki. Açıkçası ben bu kadarını tahmin etmiyordum. Bunun en büyük göstergesi de Türkiye’de birçok özel-devlet kurum ve kuruluşunun teşvik edici yarışları, maratonları, organizasyonları… Halk koşuları, maratonlar, ultra maratonlar, patika koşuları, günlük koşular vs.

…ve ben de koşmaya başlamamın 3 ay sonrasında ilk maratonuma hazırım. 21 Nisan Pazar günü İznik Ultra Maratonu kapsamında tairhle ve doğayla iç içe 10K koşacağım. Hedefim sonrasında yarı maraton, tam maraton ve ilerde bir gün ultra maraton koşabilmek.


Bu  blogu açmaktaki amacım önce kendi kişisel koşu deneyimlerimi zamanla paylaşmak, sonrasında bu paylaşımlarla beni takip eden herkesi spora ve koşmaya teşvik etmek. Koşu her yaştan, her gelir grubundan kısacası herkesin her yerde, her zaman yapabileceği basit ama disiplin gerektiren bir spor. Sporun ötesinde de size yeni dünyalar yeni insanlar tanımanıza yardımcı olacak, ufkunuzu genişletecek, dünyanızı değiştirecek bir yaşam biçimi, bir sosyal aktivite. Koştukça hem bedeniniz hem ruhunuz hem de beyniniz forma girecek. Koşamıyorsanız yürüyün, bisiklete binin, yüzün ama muhakkak bir veya birden fazla sporla ilgilenin. Hayatı en güzel yerinden yakalayıp yaşamanın sırrı kesinlikle bu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder