25 Nisan 2013 Perşembe

SPOR, TARİH VE DOĞA: İZNİK ULTRA

Yaklaşık 3 yıldır spor yapıyordum salonda ama koşmanın bu denli farklı bir tadı olduğunu inanın bilmiyordum. 3 aydır dışarıda koşuyorum. Açık havada, caddelerde, sokaklarda, deniz kenarında, ormanda, dağda, bayırda vs. koşmak bambaşka birşeymiş. Bunu yeni farkettiğim ve koşmaya geç başladığım için geçen yılları kocaman bir kayıp olarak görüyorum şimdi. Ama yine de bardağın dolu tarafından bakmak istiyorum ve "hiç koşmaya başlamayabilirdim, bu hazzı yaşamayabilirdim" diyerek kendimi avutuyorum.

Geçen haftasonu ilk yarışımı koşmak  için İznik'e gittim. Yarışlar, maratonlar, halk koşuları v.s. özellikle yaşadığınız şehrin dışındaysa koşu tutkunuza ayrı bir heyecan ayrı bir haz getiriyor. Sporun dışında yeni yerler görmek, seyahat etmek ve başka koşucularla tanışıp sosyal çevrenizi genişletmek hayatınıza renk katıyor, size yeni ufuklar, yeni kapılar açıyor.

İznik'te gün batımı
İznik'e yarıştan 1 gün önce giderek keşfe çıktım. Binlerce yıllık bu kentin her yerinden tarih fışkırıyor resmen. Yüzlerce yıllık kiliseleri, camileri, şehrin dört bir tarafını çevreleyen surları ve zafer takı şeklinde inşa edilen tarihi Roma kapıları, hamamları, medreseleri, çini atölyeleri, zeytin ağaçları, denizi andıran ve güneşin batışını kendinizden geçerek seyre daldığınız İznik Gölü, harika köfteleriyle Köfteci Yusuf'u... Gezecek, görecek çok şey vardı. Gerçekten keyifli bir gün geçirdim yarıştan önce. 

İznik Ayasofya

İznik surlarında Roma kabartmaları
Akşam yemeğinden sonra ise kent meydanına kurulan finish noktasında 130K koşan ultra maratoncuları beklemeye başladık. Sabah 07.30'da koşmaya başlayan bu müthiş insanlar, İznik Gölü'nün çevresini koşarak dolaşıp finish çizgisine ulaşmayı hedefliyordu. Bu sadece dere tepe koşmak, yürümek demek değil elbet. Bunun içinde azim, strateji, planlama, dayanaklılık, kondisyon, motivasyon gibi fiziki, ruhsal ve mental bir çok şey var. Bunlardan biri yanlış veya eksik olursa finishe gelmeden önce hatta çok önce yarışı bırakmak zorunda kalabilirsiniz. Ben gelecek ultracıları beklerken işte bunları yani insanın isterse neleri başarabileceğini ve nelere dayanabileceğini düşünüyordum. Önce erkeklerden bir ultracıyı gördük uzaktan. Başında taşıdığı fenerin ışığı karanlıkta belirdi. Çanlar çalmaya, alkışlar kopmaya başladı koşucuya son bir nefes vermek için. Bu müthiş irade karşısında birden duygulandım.
Ultra maratoncuları beklerken...
 Bir süre sonra bütün kadınların örnek alması gereken, yıllardır Türkiye'de yaşayan, birçoğumuzdan güzel Türkçe konuşan ve yazan, artık bizden biri olan, maratonları takip eden ve katılan birçok koşucunun yakından tanıdığı Elena Polyakova ulaştı finishe. Elana'nın bir kadın olarak sergilediği başarıları, dayanıklılığı, briçok erkeği geride bırakması, yılmaması,cesareti, azmi, çalışması vs. sadece kadınlara değil bence herkese örnek olmalı. Elena finishi geçtiği anda duygusallığım tavan yaptı. Utanmasam ağlayacaktım. Bu iradeye, bu azme, bu cesarete, bu başarıya hayran kaldım.
130K kadınlar 1.'si Elena Polyakova

...Ve ertesi gün. Ultracıları gördükten sonra kendime "koşuyorum" demeye utanıyorum aslında ama yine böyle söylememem lazım. Sonuçta 10K koşan da, 5K koşan da bir çaba sarf ediyor, koşullarının el verdiği imkanlarla zamanını ayırıp çalışıyor. Aslında mesafeler ya da başkalarıyla yarışmak değil,insanın kendisiyle yarışması, kendisini aşması öneml. Baktığınız zaman Usain Bolt 100 m. gibi kısa bir mesafede koşuyor ama zamanla yarışıyor ve dünyanın en ünlü atleti bugün. O yüzden mesafelere çok takılmadan kendi kapasiteniz dahilinde ne emek verdiğiniz önemli.
Göğüs numaram, tişörtüm herşeyim hazır


Yarış öncesi son hazırlıklar...
İlkler her zaman özel, önemli ve unutulmazdır. Benim de katıldığım ilk yarıştı İznik 10K koşusu. Ve gerçekten hayatımın unutulmazları arasındaki özel yerini çoktan aldı. Koşu başlarken "start"çizgisinde en öndeydim. Özellikle en öne geçtim ki temposuna ayak uydurabileceğim birini yakalarsam ona takılır giderim diye. Start verildi ve İznik'in tarih kokan sokaklarından koşmaya başladık. İznik Yeşil Camii ve Nilfüer Hatun imaretinden dönüş yaparak surların olduğu yola çıktık ve ben tam oralarda önümde koşan iki bayan koşucunun temposuna ayaka uydurmaya başladım ve yarışın sonuna kadarda onları takip ettim, onlarla beraber koştum. (Peşine takıldığın bayanın yarışı kadınlarda ikinci tamamladı, adı Fiona Findlay'miş). 

Yarıştan güzel bir kare
 Son 1 kilometreye gelirken birisi arkamda kaldı diğeri önümde yaklaşık 45 - 50 sn. arayı açtı. Aslında son 500 metre'de hızlanıp tempo yapmak istedim. Gücüm vardı fakat midem bulanır gibi oldu, bir tuhaflık hissettim kendimde ve vücudumu zorlamak, kırmak istemedim bir aksilik çıkmaması için. Yine de son 100 m. finishte bekleyen insanların alkışları, yaygarası, davullar, çanlar falan bir depar attım "Ya Allah" diyerek ve çok şükür problemsiz bir şekilde ilk yarışımı sağ salim tamamladım. 

Genelde 43., erkeklerde 41., yaş kategorisinde 8. oldum

İznik benim için güzel bir başlangıçtı sadece. Önümüzdeki pazar Ataşehir'de yine 10K'lık bir yarış var. Bu da İznik'in hemen ardından katılacağım ikinci yarışım olacak. 10K'larla başladığım koşu macerama yarı maraton, maraton ve inşallah ultra maratonlar devam etmeyi hedefliyorum. Yani yol haritamı çizdim, planlarımı yaptım. Bu yıl Kasım ayındaki Avrasya Maratonu'nda ilk yarı maratonumu koşmayı hedefliyorum. Hedeflerime ulaşmak için şimdiden sabırsızlanıyorum ve heyecanlanıyorum.

24 Nisan 2013 Çarşamba


NEDEN KOŞUYORUZ ?

Aykut Çelikbaş'tan harika bir yazı ve işte cevap...

http://kosugazetesi.com/2012/09/neden-kosuyorsun/

KARA GOUCHER DEMİŞ Kİ....

That’s the thing about running: Your greatest runs are rarely measured by racing success. They are moments in time when running allows you to see how wonderful your life is."

KOŞMA FİKRİ AKLIMA NEREDEN ESTİ?

İşte beni koşmaya, maratona, ultra maratona başlatan o program…

http://tv.cnnturk.com/video/2012/10/15/hayat-gezince-guzel-likya/2012-10-13T1315/index.html

KARIŞIK KURUŞUK ŞEYLER

    Koşmaya başlamamda kendisinin bana ilham kaynağı olduğunu söylemem lazım. Yonca Tokbaş, nam-ı değer 4 Yapraklı Yonca...Önce bir tv programında Likya Ultra Maratonu esnasında yapılan röportajını izledim. Sonra Hürriyet Gazetesi'ndeki yazılarını takibe aldım. Şimdi de ilk kitabı olan "Karışık Kuruşuk Şeyleri" okumaya başaladım.


Yonca'yla geçen hafta sonu İznik Maratonu'nda yüz yüze tanışma ve ayak üstü kısa bir sohbet imkanı yakaladım
Yonca'ya İznik Ultra Maratonu'nda tanıştık (21.04.2013)

     Çok keyifli, çok samimi, zaman zaman öğreten zaman zaman eğlendiren çoğu zaman da farkındalık yaratan bir kitap. Kitabı okurken özellikle koşuya dair birkaç güzel sözün altını çizdim ve aşağıda paylaştım. Daha fazlası için kitabı almanızı ve okumanızı öneririm.

Koşmak bana yalnızlığı sevdirdi. Sessizlik içindedaha önce hiç görmediğim şeyleri görmeyi, hiç duymadığım sesleri duymayı öğrendim. Ne çok şeyden habersiz yaşadığımı öğrendim o sessizlik anlarında.” 
Ben koşarken bedenimi kullanarak kendimi hiç tanımadığım kadar iyi tanımayı başardım.Yarı yolda bırakmamayı öğrendim. Caymamayı öğrendim. Pes etmemeyi öğrendim. Azimle herşeyin üstesinden gelebileceğimi öğrendim.” 
Koşarken sadece nefesim açılmadı. Kafamdaki perdeler aralandı.” 

 

DİL, DİN, IRK, RENK, CİNS, CİNSİYET OLMAYAN YER: MARATON

Herkes deli diye bakar sana. Kimse anlamaz seni. Zorun nedir ki? Herkes uyur, eğlenir dinlenirken sen azimle, yılmadan erken yatmaya, iyi beslenmeye, sabah yataktan kalkasın yokken bile disiplinle kalkmaya, ortada fol yumurta yokken kendini sokaklara vurmaya çabalarsın…(KOŞMAK ÜZERİNE HARİKA BİR YAZI…)
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/23062648.asp

BİR FIELD DAY DAHA GEÇTİ...

Geçtiğimiz haftasonu (13-14 Nisan) koşu grubumuzdaki arkadaşlarla Boğaziçi Üniversitesi’nin gelenekselleşen “Field Day - Atletizm Günleri”ni izlemeye gittik. Açıkçası gitmeden önce şenlik havasında, hem izleyici hem sporcu katılımının yüksek olduğu bir organizasyon bekliyorduk. Zira bu organizasyon yalnız üniversite öğrencilerine ya da lisanslı sporculara değil amatör ve öğrenci olmayan herkese açık.



Maalesef gittiğimizde umduğumuzu bulamadık. Fiziki şartlar aslında çok uygun, Boğaziçi’nin Uçaksavar sahasında yapılıyor. Güzel bir çim saha, etrafındaki atletizm pisti ve yeterli büyüklükteki tribünler… Ama ne yazık ki bana göre çok az izleyici ve yetersiz olduğunu düşündüğüm sporcu katılımı vardı. Organizyon düzenlenmeden önce birçok üniversitenin davet edildiğinden eminim fakat amatörlere ve atletizme meraklı olan, güzel bir haftasonu geçirmek isteyen sporseverlere, İstanbullular’a organizasyon duyurusunun iyi yapılmadığını düşünüyorum. Sosyal medya, yazılı ve görsel basın üzerinden daha etkin bir PR çalışması yapılabilirdi.


 Gelelim müsabakalara… Atletizmin hemen hemen bütün branşlarında yarış vardı ama bazıları katılımcı olmadığı için yapılamadı. Mesela 100 m. engelli kadın ve erkek… 5000 m. kadın yarışını ise sadece iki kişi koştu ki bunlardan biri arkadaşımız Sibel Yokuş’tu. En zevkli yarışlar ise 100 m., 4x100 bayrak ve 5000 metre erkeklerdi. Ayrıca uzun atlama, cirit, gülle atma da düzenlenen diğer müsabakalardandı. Biz cumartesi günü oradaydık, pazar günü de yine atletizmin dier branşlarında birçok müsaba vardı programda.


Düşünce güzel, fiziki şartlar uygun, yer İstanbul, organizasyonun sahibi Boğaziçi Üniversitesi gibi çok önemli bir kurum ama PR yetersiz, tanıtım yetersiz, katılım az, izleyici az. Aday olduğumuz 2020 başta olmak üzere gelecekte olimpiyatlara daha yoğun bir katılım ve daha çok başarı istiyorsak gençleri ve çocukları teşvik edecek bu tip organizasyonlar artmalı, organizasyonlar hakkını vererek yapılmalı. Umarım önümüzdeki yıl bu organizasyon da daha coşkulu daha iyi planlanıp tanıtılarak yapılır ki Boğaziçi Üniversitesi gibi bir kaliteli ve köklü bir kuruma böylesi yakışır.

"KOŞ VE HAYATI YAKALA"

Hayatımız boyunca farkında olmadan koşuyoruz aslında. Çünkü hayatın kendisi zaten bir maraton, bir yarış. Bu yarışta kimileri daha hızlı, kimileri daha yavaş. Önde koşanlar hayatı her anlamda yakalamak için daha azimli, daha istekli. İşte hayatı yakalamanın ve en keyifli şekilde yaşamanın sırrı bence spordan geçiyor.
Yaklaşık 3 senedir düzenli olarak spor yapmaya çalışıyorum. Spora başladığım günden itibaren hem fiziksel hem de ruhsal olarak değiştiğimi ve geliştiğimi rahatlıkla söyleyebilirim. Aslında öncelikli amacım fiziksel değişimdi. Kilo vermek için başlamıştım spora. 3 sene önce 86 kiloydum. Bir gün aynanın karşısına geçtim ve kendimdem utandım! “Ne yapıyorsun sen Volkan, bu halin ne?” diyerek çıkıştım kendime. Önce bir spor salonuna yazıldım. Tanıştığım ilk spor ve bana sporu sevdiren şey “Tae Bo” oldu. Sonra hiç bir diyetisyene gitmeden kendi kendime bir beslenme programı uygulamaya başladım. Sigarayı spora başladığım gün bıraktım. Çayıma, kahveme koyduğum şekere veda ettim. 1 yıllık süreç içersinde 15 kilo vererek iyi bir noktaya gelmeyi başardım.

Ben bir ikizler burcuyum. İkizler burcu sıkılgandır. Aynı yerde aynı şeyi sürekli yapmak sıkmaya başladı beni. Önce rüzgar sörfüne sonra serbest dalışa merak saldım. 2012 yazında serbest dalışa başladım. İnanılmaz zevkli bir aktivite. Fakat hem serbest dalış hem de sörf yılın 12 ayı ve haftanın 4-5 günü yapılabilecek şeyler değil. Ne yapsam da salona tıkılı kalmadan spor yapabilsem  diye düşünürken Likya Ultra Maratonu’nu anlatan bir tv programına rastladım. Koşmanın ötesinde ultra maraton nedir, nasıl bir şeydir o programda gördüm. Ultra maratoncuların azminden, gücünden, yaşam biçimlerinden çok etkilendim ve işte o an koşmaya karar verdim.


3 senedir spor yapmama, salonda da sık sık koşmama rağmen açık havada koşmak bambaşka birşeymiş. Şubat ayından beri düzenli olarak haftanın 3-4 günü koşmaya çalışıyorum. İnsan bir işin içine girince yepyeni ve daha önce bihaber olduğu şeylerle karşılaşıyor, yepyeni insanlar tanıyor, yeni yerler keşfediyor, bambaşka dünyalara geçiş yapıyor. Ben de gördüm ki koşmak hiç de anımsanmayacak sayıda inasanın tutkusuymuş ve bu tutku gün geçtikçe artıyor sanki. Açıkçası ben bu kadarını tahmin etmiyordum. Bunun en büyük göstergesi de Türkiye’de birçok özel-devlet kurum ve kuruluşunun teşvik edici yarışları, maratonları, organizasyonları… Halk koşuları, maratonlar, ultra maratonlar, patika koşuları, günlük koşular vs.

…ve ben de koşmaya başlamamın 3 ay sonrasında ilk maratonuma hazırım. 21 Nisan Pazar günü İznik Ultra Maratonu kapsamında tairhle ve doğayla iç içe 10K koşacağım. Hedefim sonrasında yarı maraton, tam maraton ve ilerde bir gün ultra maraton koşabilmek.


Bu  blogu açmaktaki amacım önce kendi kişisel koşu deneyimlerimi zamanla paylaşmak, sonrasında bu paylaşımlarla beni takip eden herkesi spora ve koşmaya teşvik etmek. Koşu her yaştan, her gelir grubundan kısacası herkesin her yerde, her zaman yapabileceği basit ama disiplin gerektiren bir spor. Sporun ötesinde de size yeni dünyalar yeni insanlar tanımanıza yardımcı olacak, ufkunuzu genişletecek, dünyanızı değiştirecek bir yaşam biçimi, bir sosyal aktivite. Koştukça hem bedeniniz hem ruhunuz hem de beyniniz forma girecek. Koşamıyorsanız yürüyün, bisiklete binin, yüzün ama muhakkak bir veya birden fazla sporla ilgilenin. Hayatı en güzel yerinden yakalayıp yaşamanın sırrı kesinlikle bu.