Bu
kadarını beklemiyordum... Koşmaya başlayalı 1 yıl olmadı. Bu süreçte
katılabildiğim irili ufaklı bir çok etkinliği takip etmeye çalıştım,
çalışıyorum da... Şimdiye kadar katıldıklarım arasında en iyi organize edilmiş
ve en yoğun katılımın olduğu yarış Nike'ın Run İstanbul'u oldu. Daha önce yarı
maraton koşmuş ve önünde Avrasya Maratonu gibi bir hedefi olan benim için 7 km.'lik bu parkur kısa bir
mesafeydi elbet. Bu durumda yapmam gereken biraz keyif almak, biraz eğlenmek ve
kısa olarak değerlendirdiğim bu mesafeyi en hızlı şekilde koşabilmekti. Keyif
ve eğlence kısmı için Nike her şeyi düşünmüş, elinden geleni yapmış. Yazdan
kalma bir Eylül gününde, Suadiye sahilinde geniş ve harika bir etkinlik alanı
oluşturulmuş. O atmosfere girince zaten kanınızın kaynamaması mümkün değil.
"Hadi bir an önce koşalım" diyorsunuz. Dakika dakika artan kalabalık,
genç, yaşlı, amatör, profesyonel binlerce insan... Resmi kayıtlara göre
6.000'in üzerinde katılımcı olduğunu biliyorum.
Etkinliğin diğer güzel tarafı
koşunun akşam saat 19.00'da olmasıydı. Tabi bir de parkur… Parkur İstanbul'un
en nezih ve en güzel semtlerinden Kadıköy'de, Suadiye Sahili ve Bağdat
Caddesi'ydi. 20 küsur senedir Göztepe'de yaşayan, çocukluğunu buralarda
geçirmiş biri olarak bu parkurda bir yarış koşmak benim için çok daha anlamlı
ve özeldi. Özellikle Bağdat Caddesi'nde koşuyu izleyen Kadıköylüler'in
koşuculara olan ilgisi ve desteği muazzamdı. Yol boyunca kalabalık eksik
olmadı. Destek eksik olmadı. Zaten Kadıköy sadece İstanbul'un değil belki de
Türkiye'nin spor külütürü ve bilinci en gelişmiş semtlerinden biridir. Özellike
kilometrelerce uzanan, Adalar manzaralı, spor yapmak, özellikle de koşup
yürümek için fazlasıyla yeterli ve müsait sahil şeridi, Kadıköylüler için bir
nimet ve şans. Kadıköylüler de bu şansı iyi kullanıyor. Yaz kış burada spor
yapan yüzlerce insanı görmeniz mümkün. Sahil haricinde de Özgürlük Parkı,
Kalamış Parkı ve Yoğurtçu Parkı gibi bir çok güzel alternatif mevcut ve
buraları da değerlendiriyor Kadıköy insanı. Dolayısıyla Run İstanbul da
Kadıköy'e çok yakıştı, yakışıyor ve umarım çok uzun yıllar devam eder,
Kadıköy'ün ve Nike'ın bir geleneği haline gelir.
Geçen
sene 5 km.
olan parkur bu sene 7 km.'ye
yükseltilmiş. Bence bu önümüzdeki yıllar da 10 km.'ye çıkarılmalı. Bir çok
organizasyon ve maratonda halk koşusu olarak tabir edilen mesafe 10 km.'dir ve idealdir diye
düşünüyorum. Sanki Nike de ilerde bu mesafeyi 10 km.'ye çıkarır diye bir
his var içimde.
Yukarıda
da belirttiğim gibi 7 km.'yi
koşabileceğim en hızlı sürede koşmaktı hedefim. Mesafeler uzadıkça, yarı
maraton, maraton gibi yarışlarda enerjinizi tasarruflu kullanırsınız,
tükenmemeye dikkat edersiniz. Uzun mesafenin stratejileri vardır. Ama 5 km. gibi, 7 km. gibi mesafelerde daha
çok hız odaklı koşabilirsiniz. Çünkü bu mesafeler çaylak olmayan, yarı maraton
veya maraton koşmuş insanlar için kısa ve antreman mesafesidir. Benim hedefim
ise bu 7 km.'yi
35 dakikanın altında bitirmekti.
KADIKÖY RUNNERS |
Yarış
zamanı geldiğinde herkes beyan ettiği hız hedefine göre başlangıç alanına
yerleştirildi. Sarı bileklik alanlar benim gibi 35 dakikanın altında koşma
hedefi olanlardı ve start çizgisine yakın bir konumdaydılar. Yine de önümüzde
tahminen 500 kişilik bir blok vardı sanırım. İlk defa bu kadar yoğun katılımın
olduğu bir yarştaydım. Sanki bütün istanbul oradaymış gibi geldi bir an bana.
Startın verilmesiyle yarış başladı. Hız odaklı ve süre hedefli koşacağım için
daha başlangıçta iyi bir tempo tutturmam gerekiyordu. Önümde, sağımda, solumda
bir insan yoğunluğu ve sıkışıklığıyla yarışa başladım herkes gibi. Start
çizgisini geçer geçmez kendime boşluklar bularak tempo tutturmaya çalıştım. İlk
bir kaç yüz metre boşluk bularak koşabilme çabası içinde geçti. Sonra yolun en
solundan rahat rahat hızlanabileceğimi fark ettim. Hemen en sola geçerek
hızlanabildiğim kadar hızlandım. Caddebostan Migros'a geldiğimizde yol biraz
daha ferahlamış gibiydi ve ben yeniden yolu ortalayarak koşmaya başladım.
Göztepe Parkı ışıklardan yukarıya doğru Bağdat Caddesi'ne yöneldik. Burası
hafif eğimli bir yoldur. Burada yavaş yavaş hızını kaybetmeye başlayanların
olmasıyla önümüz daha da açılır gibi oldu ve Bağdat Caddesi'ne girince tempomu
iyice artırdım. Yolun her iki tarafında toplanan Kadıköylüler'in desteği ve
Bağdat Caddesi gibi nefis bir yerde koşmak gerçekten çok keyiflidi. Koşarken
büyüdüğüm bu semtteki anılarım, çocukluğum, lise yıllarım geldi aklıma... Ama
anılardan çok yarışa odaklanmalıyım diye düşündüm ve yeniden yarışa döndüm.
Şaşkınbakkal'a geldiğimizde artık ne yolun kenarındaki kalablığı görüyordum ne
de sesleri duyuyordum. Aklımda olan tek şey parkuru hedeflediğim sürede bitirip
bitiremeyeceğimdi. Telefonumu açıp Nike Plus uygulamasına baktım. 5.5 km'yi geride bıraktığımı
ve 25 dakika olduğunu gördüm. Kalan mesafe için pace’mi 5'00" altına
katiyen düşmemem gerektiğini hesapladım ki 35'i ucu ucuna tutturacaktım.
Kendimi iyi hissediyordum nefes alışım biraz hızlanmıştı, nabzım sanırım
yükselmişti ama iyiydim ve artık kritik noktadaydım. O andan itibaren tempom
belirleyici olacaktı. Çatalçeşme'den sahil yoluna tekrar girdiğimizde artık
sınırlarımı zorluyor gibiydim. O an ciğerlerimin ve bacaklarımın kuvvetine
şükrettim, Allah'a şükrettim bana bu sağlığı ve gücü verdiği için. Mutlu oldum.
Finish çizgisini geçtiğimde Nike Plus uygulamasındaki sürem 32' 26"'ydı, tabi bitirir
bitirmez hemen durduramıyorsunuz 10-15 saniye geçiyor, resmi sonuçlara göre
parkuru 32'
16"da bitirerek 35 altı hedefine çok temiz bir şekilde ulaşmış oldum. O
anlarda yaptığım şey bir kez daha şükretmek oldu.
Bu
güzel organizasyon için, insanları koşmaya teşvik ettiği, spor kültürünün
gelişmesine katkıda bulunduğu, İstanbul'u böyle bir organizasyonla
renklendirdiği için Nike'a bir spor sever olarak teşekkür etmek borçtur. Nike
son yıllarda bu konuda tartışmasız öncü bir marka ve destekçi. Nike'ın öne
çıkması diğer markalara da örnek oluyor ve buna benzer organizasyonlar gittikçe
artıyor. Bu da spor severlere yarıyor elbet.
Organizasyonla
ilgili tek eleştirim ve öğrenmek istediğim şey VIP kit uygalamasıydı. Yarıştan
1 ay önce İstanbul'un çeşitli lokasyonlarında Run İstanbul arabalarını
yakalayanlar bu kitlere sahip oldular. Buraya kadar her şey tamam, bir itirazım
kesinlikle yok. Ama sonrasında bu kitlere bir çok insan farklı yollarla sahip
oldu. Bu dağıtım hangi kriterlere göre, kime göre, neye göre yapıldı? Tanıdığım
bir çok insan bu kitlere "haybeden" sahip oldu! Bir çoğuna bu kitler
Nike'la bağlantılı tanıdıkları, arkadaşları vasıtasıyla gönderildi, hediye
edildi! Belki bu yolla da sahip olsalar içlerinde koşuya verdikleri gönül itibariyle
bunu hak etmiş arkadaşlarımız olabilir ama şekil itibariyle bu hoş olmadı, şık
olmadı! Bu adaletsiz olduğunu düşündüğüm
dağıtım ne Nike'a yakıştı ne de buna tenezzül eden arkadaşlara! Zaten bunu
Dailymile üzerinden 1-2 cümleyle dile getirir getirmez bazı arkadaşlar üzerine
aldı, rahatsız oldu ve bana hemen tepki gösterdiler. Sırf bu bile olayın bam
teline dokunduğumunun göstergesidir. Aslında benden değil, kendilerinden rahatsız
oldular belki de… Araba dağıtımı haricinde bu dağıtım ya yapılmasaydı ya da
çekiliş gibi bir uygulama denenseydi daha yerinde olurdu. Veya Nike'ın Ortaköy
Run Club ve Cadde Run Club koşularına yıl içinde en fazla katılımı yapan
insanlar gözetilseydi. Buna benzer başka yöntemler de izlenebilirdi.
Son
olarak, ben ihtiyaç duymadım ama bir çok katılımcı su istasyonlarının
yetersizliğinden ve ya bu istasyonları görememekten şikayetçi oldu. Bu durum
benim de dikkatimi çekti. Fakat haklarını teslim edelim, yarış öncesi ve
sonrası neredeyse sınırsız muz ikramı, su ve enerji içeceği vardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder